İçeriğe geç

Bilinç akışı tekniği kaçıncı ağızda uygulanır ?

Bilinç Akışı Tekniği Kaçıncı Ağızda Uygulanır? Farklı Yaklaşımlar

Bilinç akışı tekniği, edebiyat dünyasında çokça tartışılan ve üzerinde farklı bakış açıları geliştirilen bir konu. Klasik anlatım tekniklerinden çok daha farklı bir yapıyı içinde barındıran bu tekniğin “kaçıncı ağızda” uygulandığına dair bir dizi görüş var. Hadi gel, biraz daha derinlemesine inceleyelim. İçimdeki mühendis ve içimdeki insan arasındaki tartışmayı da bu yazıya yansıtarak, bilinç akışının hangi ağızda yer aldığını farklı perspektiflerden ele alalım.

İçimdeki Mühendis Böyle Diyor: “İki Ağız Arasında Geçiş Yapılabilir”

Bilinç akışı tekniği, aslında doğrudan birinci tekil şahıs (ben) ile ilişkilendirilse de, edebi bakış açısına göre bazen ikinci ve üçüncü şahıs ağızlarında da yer alabilir. İçimdeki mühendis, konuya analitik açıdan yaklaşmak istiyor. Yani, matematiksel bir düzen arıyor. Bence, en doğrusu, bilinç akışının “ben” ağzında yoğunlaşmasıdır. Çünkü bu tekniğin temeli, bir kişinin kafasında sürekli dolaşan düşünceleri olduğu gibi, karmaşık bir biçimde yansıtmak olduğu için, “ben” ağzı bu düşüncelerin merkezine daha yakın olur.

Edebiyat teorisinde, bilinç akışının birinci tekil şahısla uygulandığı, Joyce’un Ulysses ya da Woolf’un Mrs. Dalloway gibi eserlerinde net bir şekilde görülür. Bu eserlerde, karakterlerin akıl yürütmeleri, bir anda birbirine geçen düşünceler ve geçmiş ile şimdiki zamanın iç içe geçtiği anlar, tam da bilinç akışının özüdür. Bu noktada, yazının “ben” ağzında olmasının nedeni de, yazara ve okuyucuya bu karmaşık düşünme sürecini en doğrudan şekilde aktarmasıdır.

İçimdeki İnsan Tarafı: “Peki, Duygusal Bir Yönü Yok Mu?”

Ama bak, içimdeki insan tarafı hemen itiraz ediyor. Bilinç akışı tekniği, sadece birinci tekil şahısla mı sınırlı olmak zorunda? Sonuçta, insanlar yalnızca kendilerinin değil, başkalarının düşünce süreçlerini de anlayabilmeli. Duygusal bir bakış açısıyla, tek bir kişiyle sınırlı kalmamalı, birden fazla kişiyle de bu akışı duyumsayabilmeliyiz. Evet, birinci tekil şahıs kullanıldığında çok derin bir içsel keşfe çıkabiliyoruz, ama ya başkalarının bakış açılarını almak, onların içsel çatışmalarını gözlemlemek? Bu, sadece “ben”in akışına değil, çevremizdeki insanların da bilinç akışına yer açmıyor mu?

Bu noktada, birinci tekil şahıs dışında, bazen ikinci tekil şahıs (sen) ve hatta üçüncü tekil şahıs (o) kullanılarak da bilinç akışı tekniği uygulandığı görülür. Birinci şahsın içsel düşüncelerini anlatmak harika, ama bazen bir karakterin “sen”e hitaben olan düşünceleri, bir “ötekini” de işin içine katabilir. Örneğin, Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde Gregor Samsa’nın içsel dünyasına dair hislerini üçüncü şahısla anlatırken, aslında bilinç akışının doğasına sadık kalınmış olur. Yani, sadece bir kişi değil, farklı bakış açıları arasında geçiş yaparak, okuyucuya çok boyutlu bir içsel yolculuk sunulabilir.

Kültürel Bakış Açıları: Farklı Ülkelerde Bilinç Akışı

Tabii ki sadece Türkiye’de değil, dünya edebiyatında da bu konuya dair çok farklı yaklaşımlar var. İçimdeki mühendis yine bir gözlem yapıyor: Bilinç akışı tekniği, daha çok Batı edebiyatında, özellikle modernizmin etkisiyle şekillenmiş bir teknik. Avrupa ve Amerika’da bu tür bir içsel anlatım yaygınken, Doğu edebiyatlarında bu tarzın daha sınırlı bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Doğuda, özellikle Türk ve Arap edebiyatında, bilinç akışı genellikle doğrudan “ben” ağızlarında kendini gösteriyor. Çünkü kültürel olarak bireysellik daha ön planda; toplumculuk ve toplumsal bağlar da çok fazla vurgulanmaz.

Ama işin içine Türk edebiyatını kattığımızda, ilginç bir şekilde “ben” ağzındaki bilinç akışı tekniği, toplumculukla birleşebiliyor. Yani, toplumun bireyi nasıl şekillendirdiğine dair bir içsel sorgulama oluyor. Mesela, Orhan Pamuk’un eserlerinde, karakterlerin iç dünyalarıyla toplumsal çatışmaları nasıl birleştirdiğine dikkat edin. Bu, bilinç akışı tekniğinin çok yönlü bir şekilde kullanılabileceğinin bir örneği.

Birinci Şahıs mı, Üçüncü Şahıs mı? Kimi Zaman İki Ağız Arasında Geçiş

Sonuçta, bilinç akışı tekniği yalnızca “ben” ağzıyla mı uygulanmalı? Aslında, bunu net bir şekilde belirlemek zor. İçimdeki mühendis, bilimsel ve yapısal bir açıdan bakıldığında, bu tekniğin temelde birinci şahısla uygulanmasının en sağlıklı yol olduğunu savunuyor. Çünkü karakterin düşünce dünyası, ancak “ben”le en güçlü şekilde ifade edilebilir. Ancak içimdeki insan tarafı, çok daha derin bir duygu barındıran ve birden fazla perspektife hitap eden bir yaklaşım gerektiğini hissediyor.

Belki de asıl soru şudur: Bilinç akışını sadece birinci şahısla sınırlı tutmak mı, yoksa farklı bakış açılarına da yer vererek çok katmanlı bir anlatım oluşturmak mı daha etkili olur? Her iki yaklaşım da güçlü. Kimi zaman birinci şahısla yapılan bilinç akışı, karakterin duygularını en iyi şekilde dışa vurabilirken, üçüncü şahısla yapılan anlatımlar, hikayenin daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesine olanak tanır.

Sonuç

Bilinç akışı tekniği, aslında çok katmanlı ve esnek bir yöntem. Birçok farklı bakış açısına hitap edebilir. İçimdeki mühendis ne derse desin, içimdeki insan tarafı da duygusal olarak bu teknikle ilgili farklı şeyler hissediyor. Sonuç olarak, bilinç akışının hangi ağızda uygulanacağı, yazarın anlatmak istediği şeye ve okuyucuya nasıl bir deneyim sunmak istediğine bağlı olarak değişir. Hem bireysel bir bakış açısıyla hem de toplumsal bir bilinçle ele alınabilir. Önemli olan, bu tekniği hangi ağızla uygularsanız uygulayın, anlatmak istediğiniz duyguyu ve düşünceyi en doğru şekilde yansıtabilmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betexper giriş